Tavşan kelimesi doğrudan
havuç kelimesini ve Pavlov’un köpeklerini çağrıştırır bende. Muhtemelen güdüleme
teknikleri üzerine okumalarımdan sonra bende de bir şartlanmışlık oluştu. Yediğim
havucun sayısı bellidir, zıplayıpta ulaşamadıklarımın sayısını ise
hatırlayamıyorum. Benim yeteneksizliğimden ziyade havucu iple zıplatanın kurumsal
başarısı belirleyici. Havucun kaç santimlik bir iple ne zaman ve ne kadar
zıplatılacağı deneğin maksimum zıplama yüksekliği dikkate alınarak İK
Departmanları tarafından milimetrik hesaplanır. Mesafe umudunuzu kırmayacak
şekilde, çoğunlukla parmaklarınızın ucuyla dokunabileceğiniz uzaklıktadır.
Başınızı kaldırır umutla havucun sivri ucuna bakarsınız. Bu dokunuş bir sonraki
zıplayışa kadar içinizde yeşeren bir umut olur. Umut, aldanmışlıktır, yıllar
sonra anlaşılır.
Tırmanıcılar tırmalamaktan yorgun, akşam geç vakitte eve döndüklerinde
sevdiklerine verecek ne sevgileri ne de sabırları kalır. Herşeyi yönettiğini
sanan ama enerjisini yönetemeyen bu zirveciler, yedikleri havuçların
kalınlığıyla caka satarken önce kendilerinin sonra da çevresindekilerin en
temel duygusal taleplerine dahi cevap veremezler. İç dünyaları sığ, farkındalık
kapakları sonuna kadar kapalı bu testesteron canavarı alfatipler, maymun gibi
acımasız, hırslı, hoşgörüsüz ve “başarı dangalağı”dır. Performans paniği de
daha çok bunlar arasında yaşanır. Hayat rakamlar ve formüllerden ibarettir ve
adeta düzülerek yaşanır. Günlük, haftalık, aylık, üç aylık, altı aylık ve
nihayet yıllık satış kotalarının sonunda hep bir havuç vardır, lakin İsa’nın
doğum günü tüm ihtişamıyla ufukta göründüğünde panik başlar, tarihler 31
Aralığı gösterdiğinde ise rakamlar sıfırlanır ve Mozart’ın Bitmeyen Senfonisi yine
yeniden kulaklarımızda yankılanır. Bereket
Tanrısı (CEO) ise-kendisine ne kadar öykünsek azdır, özgüven dolu gür sesiyle biz
Sisifos’lara* yeni kallavi hedeflerimizi muştular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder