Canimus surdis: Sağırlar için şarkı

8 Kasım 2012 Perşembe

Ben Destan Pehlivan, Perihan'ın Annesiydim !


Destan Pehlivan, başını hafifçe sola çevirip yan gözle Recep’e baktı, sabah ezanından az önce, ayazın hemen ortasında. Sabah 05.15’te dolmuş durağı. Hergün aynı saat, işte orada, tıpkı benim gibi! Gün yine başlıyor ! Bir sonraki durakta birkaç kişi daha aldılar, tanıdık yüzler, birbirleriyle herzaman uykulu oldukları için asla konuşamayan, konuşmaya fırsat ve istek bulamayan yorgun insanlar.  Hep en köşeye oturduğu için en son inerdi. Hayırlı işler ! Ara sokaklardan dükkana. İşte orada bekliyor. Üşümüş. Elleri ceplerinde. Köpeklerle uyuyor. Köpekler sıcak. Beni gördü. Gülümsüyor. Ben Destan Pehlivan onun annesiyim ! Evladım her sabah yolumu gözlüyor. Perihan saygıyla yana çekilip demir kapının açılmasını sabırsızlıkla beklemeye başladı. Kemerime taktığım anahtarlar arasından kapının anahtarını buluyorum. Ellerim üşümüş, açamıyorum. Perihan anahtara elini uzatıyor. Elleri sıcak, kapıyı o açıyor. Sevgiyle…Ne kadar yalnızız Tanrım !  Talaş kokusunu seviyorum. Kapalı mekan, kapalı ve en azından ayaz yok. Perihan kahvenin köşesindeki kömür kovasının yanına gidiyor. Bir önceki günün külleri temizlenmeli ! Su dök sobaya, tozumasın emi. Tentürdüyot şişesinin içindeki ispirto ile ocağı yaktım. Gazı sonuna kadar açtım. Çabuk kaynasın. Kültablalarını masalara dağıtmama yardım ediyor. Hiç konuşmuyor, konuşmaz ki. Elleri titriyor. Kim bilir kaç kişi tecavüz etti, sokağa attı, tekmeledi. Anne bir çay verir misin? Vermezsem eğer darılmaz, ama susar. Dükkanımın bereketi Perihan. Gazeteci de geldi, yalan haberler serisi. Hızır’da geliyor, “gaste”yi ilk o okumalı, telaşı bundan. Açık, taşarcasına doldurulmuş, kaynar, kesme şekerle içilen, kıtlama çayı. Yarı fiyatına. Pehlivan kardaş, daha o zamanlar bıyıklarım yeni terliyo. Hani şu yavşak Kasım var ya şimdi O’nun bitlendiği ev, işte orada oturuyodu. Karşıda o zamanlar çiçek pavyonu var. Babam yeni ölmüş. İki kardaş, kız, yük omzumda. Erken atıldık hayata, erken başladık tekmelenmeye. Nerde sendeki rahat bizde. Bana ilk veren, beni ilk öpen kadın, o işte. Ne öperdi ama. İçim titrerdi. Biraz yaşlıca idi ama öylesine sıcaktı işte. Meğerse o da beni beklermiş. Kaçır beni ulan dedi. Nereye gidecez. Açlıktan ölürüz alimallah. Yok dedim, olmaz. Bi daha konuşmadı benimle. İki sene önce, bentderesinde verem olmuş yapayalnız öldü. Benim sonumda işte  kardaş, böyle olacak sanırım. Şimdiden elim titriyo, bıktım bu kaat işinden şerefsizim. Topla topla üç kuruş lokma parası. Kusurumuza bakma. Açtık ağzımızı yine. Bilirdim ki Perihan açtır. Mercimek çorbası, iki tane, yanında limonda olsun Mustafa. İki sene önce yine imamdan önce uyanmış, yola koyulmuştum. İtler ürüyodu. Hızlı adımlarla uzayan ağaçlı okul bahçesinden kaçar adımlarla yürüyordum.   Sanki bir adım hemen arkamda, bir el omzuna dukundu dokunacak, bir nefes…Bir ses duydum, inleme. Uzaklaş, koş, kaç. Hayır. Acının yanına gittim. Eli yüzü kan içinde, fena dövülmüş. Elimi uzattım. Yutkundum. Gözlerini açtı, bana baktı.  Hayata herşeye rağmen geri gelmiş, yeniden doğmuştu. Önce Numune’ye, iki gün orda yattı. Aldım eve getirdim. Hanım –hakkını ödeyemem, ilgilendi. İyileşir iyileşmez Başkent hamamına götürdüm. Osman bi güzel yıkattır bunu sonra kaveye gönder. Geliş o geliş, iki yıldır her sabah, kapıda beni bekler Perihan, yaz kış, sıcak, ayaz. Ama hep yalnız. İki yıldır ben hep imamdan önce uyandım. Üşümüştür, acıkmıştır. Yalnızlık anlatılamaz, inanırım . Bi laf çıkardı adamın biri, eski müşterim, Perihan’la sözde yatmışım diye, töbe haşa. Ondanmış iyiliğim ! O gün bugündür yüzünü göremem Perihan’ın. Adamı rezil ettim, sövdüm, dövdüm, vebali boynunadır. Perihan gitti. Bir daha hiç görmedim. Ama ben yine de bir umut, hep imamdan önce uyanıp güne erken başladım. Ocağı yaktım, kahveyi talaşladım, kültablalarını dağıttım.

Hiç yorum yok:

Bu Blogda Ara