Canlandırma filmlerinde “kötü”
karakterlerin toplum tarafından kabul görmeyen bir aksanla ya da farklı bir
lehçe ile seslendirilmeleri “masum” bir teknik değildir. Canlandırma
filmlerinde kişilikler hakkında verilmek istenen olumlu ya da olumsuz mesajlar çoğunlukla
dille yaratılır. Farklı aksanlara toplum tarafından yüklenen olumlu ya da
olumsuz anlamlar, canlandırma filminde bu aksanın kullanılması ile otomatik
olarak o kişiliğe aktarılır. Canlandırma filmlerinde karakterlerin kişilikleri
mimikleri ile verilemediğinden özenle ve bilinçli bir şekilde seçilen aksanlarla
karakterler şekillendirilir. Zira ekonomik ve kültürel olarak hakim olan
sınıfın kullandığı dil kabul görmekte ve sınıfsal konum belirleyici olmaktadır.
(Dubrow ve Calvin, 1998)
Yani egemen sınıfın dili müsbet
algılanırken, diğer aksanlar ve telaffuz farklılıkları menfi olarak algılanır.
Dil ile kişilerin ait oldukları sosyal sınıf, milliyet, sahip oldukları
değerlerin şifresi otomatik olarak çözülür. İngilizce’de MUSE (Ana akım
Amerikan İngilizcesi) standart dil olarak kabul edilirken, İngiliz İngilizcesi
dahil İskoç, Afro-Amerikan, Hispanik, Hint, Rus, Arap vb. lehçeler kötü ya da
farklı olan “öteki” karakterlerin seslendirilmesi ile “stereotip” haline dönüştürülür.
Disney filmleri dille ötekileştirerek üstünlük kurma kurma konusunda bize sayısız
örnek vermektedir.
Disney yapımı Üç Küçük Domuz çizgi
filmi Adolf Hitler’in Almanya’da iktidara geldiği ve Amerika’nın finansal kriz
içinde olduğu 1933 yılında yapılmıştır. Bu filmde domuzları kapıyı açmaya
zorlayan kötü kalpli, kanca burunlu, Ortodoks Yahudi kılıklı kurdun Yidiş
aksanı ( Doğu Avrupa Yahudileri tarafından konuşulan Cermen kökenli bir dil)
belki de Canlandırma filmlerde “dil ideoloji”sinin başlangıç tarihidir. Yapılan
bir araştırmada (Lippi-Green, 1997), 1938’de Pamuk Prenses’le başlayan ve
1994’te Aslan Kral’la biten dönemde 24 Disney yapımı canlandırma filmindeki 371
karakteri, karakterlerin özellikleri, filmin asıl mekanı, kullandıkları
dil/aksan vb. açısından ele alınmış ve sonuç olarak canlandırma filmlerinde
kullanılan dildeki aksan/telaffuz gibi unsurların, karakterlerin milliyetini,
ırklarını, sınıflarını kısa yoldan karakterize ederek prototip yaratmakta
kullanıldığı, güçlü bir şekilde pozitif hareket ve motivasyona sahip
karakterlerin Ana akım İngilizce (MUSE) konuştukları, buna karşılık negatif
eylem ve motivasyona sahip karakterlerin ise özel coğrafi bölgelerin ya da
marjinal grupların İngilizcesini konuştukları bulgulamıştır.
Özet olarak çocuklar, canlandırma
filmlerde kullanılan dillerle karakterleri bir stereotip olarak algılayıp,
ayrıma tabi tutmayı öğrenmektedir. Bu konuda yine bir Disney yapımı olan “Alaaddin”in
“sabıka”sı da hayli yüksektir (Do Disney movies promote anti-Semitism and
racism, 2009). Alaaddin, Prenses Yasemin ve babası dışındaki karakterlerin ağır
Arap aksanıyla konuşmaları, kötü karakterlerin tıpkı 1933 yılında yapılan üç
küçük domuz canlandırma filmindeki Yidiş şiveli kurdun burnu gibi “kanca
burunlu” olmaları, her ikisi de Sami ırkından gelen Arap ve Yahudilerin büyük
burunlu olduğu gibi yanlış anti-semit düşüncelere dayanır. Film, 11 Eylül
saldırılarından sonra özellikle Amerika’da yayılan İslam ve Arap düşmanlığının
da kendini gösterdiği canlandırma filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Disney’in en başarılı ürünü olarak
görülen Aslan Kral filminde ise, soylu Aslan Kral Mufasa Amerikan İngilizcesi
(MUSE) konuşurken, kötü ve kendini beğenmiş kardeşi Scar, İngiliz ingilizcesi
konuşur. Scar’ın işbirlikçileri olan sırtlanlar ise Hispanik (Anadili
İspanyolca olanlar) ve Afro-Amerikan ( Afrika kökenli Amerikalılar) aksanıyla
konuşmaktadır (Lippi-Green,1997; Dundes ve Dundes, 2006). Aslan Kral, hegemonyanın
güzellemesi açısından belki de Donald Duck’ı bile geride bırakmaktadır. Irkçı
Apartheid rejimi altında yaşamış bir G.Afrika’lının Aslan Kral’ı seyrettiğinde,
kendini topraklarından aslanlar tarafından kovulmuş sırtlanlarla
özdeşleştirmesi bizleri şaşırtmamalıdır. Egemen ideolojilerin Disney
aracılığıyla nasıl dağıtıldığı ise detayları olarak araştırılmıştır. (Dorfman
ve Mattelart, 1971). Varyemez Amca olarak bildiğimiz ve sürekli servet peşinde
koşan kahraman, başka bir Disney kahramanı olan Indiana Jones’un adeta farklı
bir versiyonudur. Donald Duck filmlerinde “üçüncü dünya” ülkeleri, başka bir
Disney kahramanı olan Indiana Jones’ta olduğu gibi sürekli aşağılanır, yerliler
aptal, çirkin, aşağılık bir ırk olarak tasvir edilir ve çocuksu ve aksanlı bir
“dil”le konuşturulur.
Disney kahramanları ve Disney
İdeolojisini “ti”ye alan Shrek de sıkça “dille ötekileştirme”ye başvurmaktadır.
Shrek, Amerikan İngilizcesi yerine İskoç aksanı ile konuşur. Böylelikle
Amerikan seyircisine bir dev olan Shrek’e “bize yakın” ancak yine de “öteki”
vurgusu yapılır. 1933 yapımı Üç küçük domuz’da Kurt Yidiş şivesiyle konuşurken,
bu kez Shrek’te üç küçük domuz Alman aksanıyla, öte yandan Üç Küçük Fare ise İngiliz
aksanıyla konuşmaktadır.
Filmde klasik bir İngiliz efsane kahramanı
olan Robin Hood ve arkadaşlarının Fransız aksanıyla konuşmaları ise ilgili
çekici bir diğer konudur. Robin Hood ve
arkadaşlarının Fiona tarafından -Coen Kardeşlerin Matrix filmindeki dövüş
sahnelerine gönderme yaparak, dövülmesi, izleyicide Fransız aksanlı İngiliz
destan kahramanını-ki aynı zamanda bir Disney kahramanıdır, “pataklayan” güçlü Amerikalı düşüncesini
uyandırmaktadır. Bu “gönderme”nin nedenlerinden en önemlisi belki de filmin üretildiği
dönemde Irak nedeniyle soğuyan Amerikan Fransız ilişkileridir. Amerika’nın Irak
işgalini desteklemeyen Fransa, o dönemde Amerikan milliyetçi toplumundan ciddi
tepkiler almış, malları boykot edilmiştir. Bu nedenle Fransız aksanı ile
konuşan Robin Hood’un Fiona tarafından dövülmesi muhtemelen milliyetçi
Amerika’lıları bilinçaltına gönderilen aptal Fransız imalarıyla memnun
etmektedir.
Lord Farquad’ın krallığı Duloc-ki gerçekte
Paris’te bulunan Disneyland’dır, dikkatlerimizi doğrudan Fransa’ya ve Paris’e
yöneltir. Shrek’in bataklığı Paris’te ve Disneyland’a oldukça yakın bir yerdedir.
Cadıların, konuşan eşeklerin, domuzların vb. masal kahramanlarının
tutuklanması, yargılanması, işkence yapılması ise bize ortaçağ Avrupa’sında Katolik
Kilisesi gözetiminde ve yönlendirmesinde, Fransa, İsviçre ve Almanya merkezinde
tüm Avrupa’da 19.Yüzyıla kadar süren ve binlerce masum kadının öldürülmesiyle
sonuçlanan “cadı avı”na bir göndermedir ( Haydar,2001: 139).
Lippi-Green’in Roland Barthes’dan aktardığı
şekilde ifade edecek olursak “tüm dil kurumları tekrar makinalarıdır: okul,
sporlar, reklam, popüler şarkılar, haberler, hepsi daimi olarak aynı yapıyı,
aynı anlamı, sık sık aynı kelimeleri tekrar eder: Stereotip bir politik gerçek
ve ideolojinin ana figürüdür.” (Barthes, Roland, 1975, aktaran
Lippi-Green,1997: 79)
Sonuç olarak Disney’i “karşı masal” (Sezer,
2010) yaratarak Shrek ile eleştiren Dreamworks, Disney’in yaptığı gibi dille
ötekileştirerek stereotiplerle önyargılarımızı beslemeye devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder