Canimus surdis: Sağırlar için şarkı

15 Kasım 2013 Cuma

Disney ve Dille Ötekileştirme


Toplumlar, coğrafyanın neden olduğu farklılaşmaya ek olarak, doğrudan insanların kendilerinin yarattığı ve karanlık bir tarafı olan yapay faktörler nedeniyle de birbirinden farklılaşırlar.  Daha çok ön yargı, korku ve yaşamda kalma tutkumuzdan beslenen bu yön, kendimizi diğerlerinden farklı görmemize neden olur. Kuşaktan kuşağa aktarılan önyargılarla farklı inanca, renge, milliyete sahip insanlar “öteki”leştirilir, pseudo (sahte) tür haline getirilir ve gücü eline geçiren taraf tarafından tehdit olarak görülerek baskı altında tutulur ya da kimi zaman tamamen yok edilir (Blue, 2000). Irkçılık olarak adlandırdığımız bu tutumun en hafif şekli birçoğumuzun bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaptığı ya da maruz kaldığı ayrımcılıktır.

Canlandırma filmlerinde “kötü” karakterlerin toplum tarafından kabul görmeyen bir aksanla ya da farklı bir lehçe ile seslendirilmeleri “masum” bir teknik değildir. Canlandırma filmlerinde kişilikler hakkında verilmek istenen olumlu ya da olumsuz mesajlar çoğunlukla dille yaratılır. Farklı aksanlara toplum tarafından yüklenen olumlu ya da olumsuz anlamlar, canlandırma filminde bu aksanın kullanılması ile otomatik olarak o kişiliğe aktarılır. Canlandırma filmlerinde karakterlerin kişilikleri mimikleri ile verilemediğinden özenle ve bilinçli bir şekilde seçilen aksanlarla karakterler şekillendirilir. Zira ekonomik ve kültürel olarak hakim olan sınıfın kullandığı dil kabul görmekte ve sınıfsal konum belirleyici olmaktadır. (Dubrow ve Calvin, 1998) 
Yani egemen sınıfın dili müsbet algılanırken, diğer aksanlar ve telaffuz farklılıkları menfi olarak algılanır. Dil ile kişilerin ait oldukları sosyal sınıf, milliyet, sahip oldukları değerlerin şifresi otomatik olarak çözülür. İngilizce’de MUSE (Ana akım Amerikan İngilizcesi) standart dil olarak kabul edilirken, İngiliz İngilizcesi dahil İskoç, Afro-Amerikan, Hispanik, Hint, Rus, Arap vb. lehçeler kötü ya da farklı olan “öteki” karakterlerin seslendirilmesi ile “stereotip” haline dönüştürülür. Disney filmleri dille ötekileştirerek üstünlük kurma kurma konusunda bize sayısız örnek vermektedir. 
    
Disney yapımı Üç Küçük Domuz çizgi filmi Adolf Hitler’in Almanya’da iktidara geldiği ve Amerika’nın finansal kriz içinde olduğu 1933 yılında yapılmıştır. Bu filmde domuzları kapıyı açmaya zorlayan kötü kalpli, kanca burunlu, Ortodoks Yahudi kılıklı kurdun Yidiş aksanı ( Doğu Avrupa Yahudileri tarafından konuşulan Cermen kökenli bir dil) belki de Canlandırma filmlerde “dil ideoloji”sinin başlangıç tarihidir. Yapılan bir araştırmada (Lippi-Green, 1997), 1938’de Pamuk Prenses’le başlayan ve 1994’te Aslan Kral’la biten dönemde 24 Disney yapımı canlandırma filmindeki 371 karakteri, karakterlerin özellikleri, filmin asıl mekanı, kullandıkları dil/aksan vb. açısından ele alınmış ve sonuç olarak canlandırma filmlerinde kullanılan dildeki aksan/telaffuz gibi unsurların, karakterlerin milliyetini, ırklarını, sınıflarını kısa yoldan karakterize ederek prototip yaratmakta kullanıldığı, güçlü bir şekilde pozitif hareket ve motivasyona sahip karakterlerin Ana akım İngilizce (MUSE) konuştukları, buna karşılık negatif eylem ve motivasyona sahip karakterlerin ise özel coğrafi bölgelerin ya da marjinal grupların İngilizcesini konuştukları bulgulamıştır.  
                
Özet olarak çocuklar, canlandırma filmlerde kullanılan dillerle karakterleri bir stereotip olarak algılayıp, ayrıma tabi tutmayı öğrenmektedir. Bu konuda yine bir Disney yapımı olan “Alaaddin”in “sabıka”sı da hayli yüksektir (Do Disney movies promote anti-Semitism and racism, 2009). Alaaddin, Prenses Yasemin ve babası dışındaki karakterlerin ağır Arap aksanıyla konuşmaları, kötü karakterlerin tıpkı 1933 yılında yapılan üç küçük domuz canlandırma filmindeki Yidiş şiveli kurdun burnu gibi “kanca burunlu” olmaları, her ikisi de Sami ırkından gelen Arap ve Yahudilerin büyük burunlu olduğu gibi yanlış anti-semit düşüncelere dayanır. Film, 11 Eylül saldırılarından sonra özellikle Amerika’da yayılan İslam ve Arap düşmanlığının da kendini gösterdiği canlandırma filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir.  
  
Disney’in en başarılı ürünü olarak görülen Aslan Kral filminde ise, soylu Aslan Kral Mufasa Amerikan İngilizcesi (MUSE) konuşurken, kötü ve kendini beğenmiş kardeşi Scar, İngiliz ingilizcesi konuşur. Scar’ın işbirlikçileri olan sırtlanlar ise Hispanik (Anadili İspanyolca olanlar) ve Afro-Amerikan ( Afrika kökenli Amerikalılar) aksanıyla konuşmaktadır (Lippi-Green,1997; Dundes ve Dundes, 2006). Aslan Kral, hegemonyanın güzellemesi açısından belki de Donald Duck’ı bile geride bırakmaktadır. Irkçı Apartheid rejimi altında yaşamış bir G.Afrika’lının Aslan Kral’ı seyrettiğinde, kendini topraklarından aslanlar tarafından kovulmuş sırtlanlarla özdeşleştirmesi bizleri şaşırtmamalıdır. Egemen ideolojilerin Disney aracılığıyla nasıl dağıtıldığı ise detayları olarak araştırılmıştır. (Dorfman ve Mattelart, 1971). Varyemez Amca olarak bildiğimiz ve sürekli servet peşinde koşan kahraman, başka bir Disney kahramanı olan Indiana Jones’un adeta farklı bir versiyonudur. Donald Duck filmlerinde “üçüncü dünya” ülkeleri, başka bir Disney kahramanı olan Indiana Jones’ta olduğu gibi sürekli aşağılanır, yerliler aptal, çirkin, aşağılık bir ırk olarak tasvir edilir ve çocuksu ve aksanlı bir “dil”le konuşturulur.

Disney kahramanları ve Disney İdeolojisini “ti”ye alan Shrek de sıkça “dille ötekileştirme”ye başvurmaktadır. Shrek, Amerikan İngilizcesi yerine İskoç aksanı ile konuşur. Böylelikle Amerikan seyircisine bir dev olan Shrek’e “bize yakın” ancak yine de “öteki” vurgusu yapılır. 1933 yapımı Üç küçük domuz’da Kurt Yidiş şivesiyle konuşurken, bu kez Shrek’te üç küçük domuz Alman aksanıyla, öte yandan Üç Küçük Fare ise İngiliz aksanıyla konuşmaktadır.   
Filmde klasik bir İngiliz efsane kahramanı olan Robin Hood ve arkadaşlarının Fransız aksanıyla konuşmaları ise ilgili çekici bir diğer konudur.  Robin Hood ve arkadaşlarının Fiona tarafından -Coen Kardeşlerin Matrix filmindeki dövüş sahnelerine gönderme yaparak, dövülmesi, izleyicide Fransız aksanlı İngiliz destan kahramanını-ki aynı zamanda bir Disney kahramanıdır,  “pataklayan” güçlü Amerikalı düşüncesini uyandırmaktadır. Bu “gönderme”nin nedenlerinden en önemlisi belki de filmin üretildiği dönemde Irak nedeniyle soğuyan Amerikan Fransız ilişkileridir. Amerika’nın Irak işgalini desteklemeyen Fransa, o dönemde Amerikan milliyetçi toplumundan ciddi tepkiler almış, malları boykot edilmiştir. Bu nedenle Fransız aksanı ile konuşan Robin Hood’un Fiona tarafından dövülmesi muhtemelen milliyetçi Amerika’lıları bilinçaltına gönderilen aptal Fransız imalarıyla memnun etmektedir.   

Lord Farquad’ın krallığı Duloc-ki gerçekte Paris’te bulunan Disneyland’dır, dikkatlerimizi doğrudan Fransa’ya ve Paris’e yöneltir. Shrek’in bataklığı Paris’te ve Disneyland’a oldukça yakın bir yerdedir. Cadıların, konuşan eşeklerin, domuzların vb. masal kahramanlarının tutuklanması, yargılanması, işkence yapılması ise bize ortaçağ Avrupa’sında Katolik Kilisesi gözetiminde ve yönlendirmesinde, Fransa, İsviçre ve Almanya merkezinde tüm Avrupa’da 19.Yüzyıla kadar süren ve binlerce masum kadının öldürülmesiyle sonuçlanan “cadı avı”na bir göndermedir ( Haydar,2001: 139).    

Lippi-Green’in Roland Barthes’dan aktardığı şekilde ifade edecek olursak “tüm dil kurumları tekrar makinalarıdır: okul, sporlar, reklam, popüler şarkılar, haberler, hepsi daimi olarak aynı yapıyı, aynı anlamı, sık sık aynı kelimeleri tekrar eder: Stereotip bir politik gerçek ve ideolojinin ana figürüdür.” (Barthes, Roland, 1975, aktaran Lippi-Green,1997: 79) 

Sonuç olarak Disney’i “karşı masal” (Sezer, 2010) yaratarak Shrek ile eleştiren Dreamworks, Disney’in yaptığı gibi dille ötekileştirerek stereotiplerle önyargılarımızı beslemeye devam etmektedir.

Hiç yorum yok:

Bu Blogda Ara