Canimus surdis: Sağırlar için şarkı

25 Şubat 2013 Pazartesi

Ahlaksız Etik


Tıpkı “Aşk” gibi dillere pelesenk olmuş, anlamını yitirmiş talihsiz bir kavram Etik. Ahlakını yitirmiş bir Etik ! Üzerine binlerce araştırma yapılan, kodlar yazılan, altına imza attırılan etik ! Peki gerçekte nedir etik, ahlak nedir, ahlaksız bir etik ne kadar mümkün olabilir ? İş yerinde etik kodlara uygun davranan birinin ahlaki davrandığından da söz edilebilir mi ?

A.B.D’de 1974 yılında Başkan Nixon’ın istifasıyla sonuçlanan Watergate skandalıyla (Watergate, t.y.) gündeme gelen “etik” sorunu, günümüzde dünyanın sayılı danışmanlık ve denetim şirketlerinin, bankalarının, politikacıların karıştığı Enron Skandalı ( Enron, t.y.) ve 2008 yılında “emlak balonu”nun patlaması ve sermaye sahipleri ile şirket yöneticilerinin akıllara durgunluk veren “yaratıcı” yolsuzlukları sonucunda (The Madoff economy, t.y.), bir “etik çılgınlığı”na dönüştü. Şirketler, gelişmiş kapitalist ekonomi merkezlerinde, ardarda gelen ekonomik çöküş ve yolsuzluk haberleriyle personellerini daha yakından ve daha sıkı kontrol etme gerekliliği ile karşı karşıya kaldılar, “etik kodlar” başlığı altında belirlenen mesleki ilkeleri yöneticilere imzalattırmak suretiyle, yöneticiler üzerindeki baskıyı daha da arttırdılar. Bu baskı, şirketten çalışana yönelmekte, tersi yönde çalışandan şirkete bir baskı, çalışanın işini kaybetme riski nedeniyle mümkün olamamakta. Bu tip tek yanlı baskı ve taahhütlerin yöneticiler tarafından olumsuz karşılanması başlı başına bir araştırma alanıdır (Trevino, 1986).

Liberal ekonomide yaşanan ve neredeyse periyodik bir yapıya kavuşan insan kaynaklı krizler, Berlin Duvarı’nın yıkılması, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sosyalizmin ağır darbe alması, devletlerin ekonomideki ağırlıklarının azalması neticesini doğurmuş (Friedman, 2010), alan kazanan liberal düşünce ise ahlak alanını da düzenleme işini üstlenmiştir. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren patlama noktasına gelen ve Badiou’nun (2006) ifadesiyle adeta “bir etik çılgınlığına boğazına kadar batmış halde” olan dünyamızda, “demokratik totalitarizmin daha da sağlam bir biçimde yerleşiklik” kazanması eleştirileri, etik araştırmaları yapılırken muhakkak ciddiye alınmalı ve araştırmalarda işverenlerin/sermaye sahiplerinin “etik” sorumlulukları sorgulanabilmelidir.

Etik ve Ahlak: Nerede birleşir ve nerede ayrılırlar
Etik, Türk Dil Kurumu tarafından (Etik, t.y.) “töre bilimi, çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü, ahlaki ve ahlakla ilgili” şeklinde, ahlak ise (Ahlak, t.y.). “Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımlamalara göre Türkçe’de her iki kelimenin çoğunlukla birbirinin yerine kullanıldığı, bunun ise çoğunlukla kavramların karışmasına neden olduğu görülmektedir. Aslında bu iki kavram arasında net bir ayrım yapabilmek özellikle gündelik dil söz konusu ise çok zordur.
Etimolojik olarak incelendiğinde etik kelimesinin Grekçe “Ethos”, ahlak kelimesinin (İngilizce moral) ise Latince “mores/mos”tan geldiği ve bu kelimenin de töre, gelenek, görenek vb. anlamları içererek, somut bir ayrım yapmamıza imkan vermediği görülür (Ethos, t.y.).
Billington’a (1997, s.53) göre etikle ahlak arasındaki fark “ Etik doğru ve yanlış davranış teorisidir. Ahlak ise onun pratiğidir. Ahlaki değil etik ilkelerden, etik değil ahlaki davranış tarzından söz etmek daha doğrudur. Etik, bir kişinin belli durumda ifade etmek istediği değerlerle ilgilidir ahlak ise bunu hayata geçirme tarzıdır….Etik bütün manzarayı içine alırken, ahlakımız bizi adeta maden damarlarına yöneltir,  orada davranışın ayrıntılarıyla ilgileniriz artık. Özetleyecek olursak etik, insan davranışının ilkeleri, ahlak da bu ilkelerin tikel bir durumda uygulanması” ile ilgilidir. 
Yine Etik ve Ahlak arasındaki ilişkiyi Usta (2010, s.166) şu şekilde ifade etmektedir: ”(1) Ahlak, etiği öncelemektedir. (2) Etik amacın ahlaki norm süzgecinden geçme zorunluluğu vardır. (3) Ahlaki norm pratiği çıkmaza girdiğinde etiğe başvurulması doğaldır. Ahlak, etik amacın meşru ve hatta vazgeçilmezi olmakla birlikte sınırlı bir gerçekleşmesini oluşturur ve etik bu anlamda ahlakı kuşatır. Bu anlamda ahlak ve etik kuramlar birbirlerini tamamlamaktadırlar.”  
Ahlak ve etik kavramlarının tanımları çok fazla çeşitlilik arz eder. Öyle ki, Özlem (2010, s.233), on farklı ahlak ve beş farklı etik tanımı aktarmakta ve “ahlak bireysel veya toplumsal planda fiilen yaşanan bir fenomen iken etik, bu fenomen üstüne kapsamlı felsefi düşünmenin gerçekleştirildiği alandır” demektedir. Bu tanım yukarıda verilen Bilington’dan aktarılanla paralel olup, genel olarak kabul gören bir tanımdır.
Özet olarak etik, makro düzeyde toplumların mutluluk ve refahını geliştirmek için doğru ve yanlış davranışları sistematize ederek açıklar ve felsefe alanında özel bir anlam kazanırken, bir değer olarak ahlak ise bu teorik tanım içinde pratik düzeyde davranışlarımız üzerine odaklanır.

Felsefe kavramı “Etik”ten,  “İş Etiği”ne ve “Etik Kodlara”

Sokrates’le başlayarak kadim Yunan bilgelerinden günümüze değin gelen etik kavramı, sürekli canlılığını koruyan “bereketli” bir tartışma alanı olagelmiş, teorik açıdan çok zengin bir kütüphane oluşturmuştur.   
Etik, tarihi kadim Yunan’da “en yüksek iyi”yi arayan Sokrates ile başlamış, çalışmaları öğrencisi Platon tarafından devam ettirilmiş ve Aristoteles ile bilim olarak temelleri atılmıştır. İlk bilgelerin açtığı yoldan giden takipçileri farklı felsefe öğretileri geliştirmişlerdir. Bunlar sırasıyla; Hazcılık, Epükürosçuluk, Kinizm, Stoacılık ve modern zamanlarda da Bacon’ın etkisi ile Yararcılık olarak sayılabilir. Tüm bu öğretileri içine alan etik Teleolojik Etik olarak adlandırılmaktadır. Teleolojik etik öğretileri bireyin mutluluğunu merkeze aldığı için bireycilerdir. Antik çağ ve modern çağ teleolojik öğretileri arasındaki temel fark ise, antikçağ öğretilerinde tek kişinin mutluluğu üzerine odaklanılmışken, modern çağın Yararcı görüşünde “kişinin kendi başına mutluluğa erişemeyeceği, tek kişinin mutluluğunun toplum içinde ve toplumsal yarar çerçevesinde gerçekleşebileceği” düşüncesidir (Özlem, 2010, S.70). Yeniçağın yararcılık öğretisinin düşünce zeminini hazırlayan düşünür Bacon, bunu bir sistem haline getiren ise Bentham ve özellikle J.S.Mill’dir. Bu görüşe göre insan doğası itibarıyla bencil olduğundan, doğasına uygun olarak tüm istek ve arzularını tatmin ederek mutluluğa erişmek ister, bu bencillik yok edilemez ancak insan bencil olduğu için yine kendi güvenliğini tek başına sağlayamayacağını düşünerek birlikte yaşamın kurallarını geliştirmek ister, böylelikle bencilliği bir şekilde onun toplumsallaşmasına ve toplum için de düşünmesine neden olur ve karşılıklı yarar da bu şekilde sağlanmış olur (Özlem, 2010). Faydacılara göre iyiyi kötüden ayıracak ölçü fayda ölçüsüdür, “faydacılar davranışlarımızı bize verdikleri mutluluk oranında iyi, bize getirdikleri mutsuzluk oranında kötü” olarak tanımlarlar (Hançerlioğlu, 1993, s.341). Teleolojik etik, daha çok basit ekonomik bir çevrede fayda/maliyet analizi en fazla fayda düzeyi lehinde karar verilmesi şeklinde olur. Ancak daha karmaşık durumlarda çoğunluğun kazancı ile azınlığın kayıplarını karşılaştırmak kolay değildir. Faydacı düşünce liberal geleneğin güçlenmesini sağlayarak, toplumsal refahın arttırılmasının yasal etkinliğin en uygun amacı olduğu temel görüşünü kabul etmiştir. Günümüzde de hakim olan görüş budur. Bu öğreti günümüzde liberal ekonominin temel felsefi dayanak noktalarından biridir.               
Kant’a değin etik ve mutluluk arasındaki ilişki etiğin temel meselelerinden biri olmuş, bu ikisi arasında yukarıda kısaca açıklandığı gibi sürekli bir neden-sonuç ilişkisi aranmıştır. Kant, bu ikisi arasındaki ilişkiyi keserek mutluluğu tahtından indirmiş ve etkisi günümüze kadar süren yeni bir öğreti geliştirmiştir. Bu öğreti Deontolojik Etik olarak adlandırılmaktadır.  Özlem’e (2010) göre Kant, önceki tüm filozofların aksine mutluluğu temel amaç olarak edinmenin etiğin temel tüm ilkelerini reddetmek anlamına geldiğini, mutluluğun herkes için aynı geçerliliğe sahip olmadığını, insanın doğa yasaları altında özgür olmadığını, özgür olabilmesi için kendi koyduğu bir yasa altında eylemde bulunması gerektiğini, bunun ahlakın koşulu olduğunu, ahlak yasasına uymanın bir zorunluluk değil bir ödev (Yunanca deon) olduğunu, bunun dışarıdan dayatılarak bir göreve dönüştürülmesi ile bir zulme dönüşebileceğini, ahlaki yasaların bireyin tüm mutluluğunu ve hatta yaşamını feda etmesini gerektirebileceğini, bulabileceğimiz her yerde mutluluğu aramak yerine daha yüksek ahlaki standartlarda yaşamak için çabalamak gerektiğini, mutlu olmaktan daha çok onu haketmenin daha önemli olduğunu düşünüyordu. Kant’ın “öyle eyle ki eyleminin dayandığı ilke, aynı zamanda öbür insanların eylemleri için de bir ilke ve yasa olabilsin” (Özlem, 2010, S.80)  ilkesinden hareket eden Rawls ise, Bir Adalet Kuramı adlı 1971 yılında yayımlanan kitabında Jeremy Bentham’dan beri başat olan faydacı görüşe karşı bir adalet kavramlaştırması için kuramsal bir temel sağlar (Rawls, J. 1971). Rawls, Hobbes, Locke ve Rousseau’nun toplumsal sözleşme geleneğini, hem de Kant'ın akılcılığını yeniden dirilten bir kuram geliştirmiştir (De Crespigny ve Minogue,1981).    

Üçüncü tip etik öğretisi ise “irade özgürlüğü” problemini temel alan öğretidir. Bu öğreti birbirine zıt iki öğretiyi içerir, biri mutlak bir determinizm’den hareket eder ve irade özgürlüğünü reddeder ki, mitolojide simgesi istese de istemese de suçlu olmaktan kurtulamayan Oedipus’tur, diğeri ise irade özgürlüğünü onaylayan ve bunu insan olmanın temel koşulu sayan, mitoloji de ise simgesi tanrılardan ateşi çalarak insanlara sunan  Prometheus’tur.
Yukarıdaki şekilde üç başlık altında gösterilen etik öğretilere ek olarak günümüzde post-modern olarak adlandırılan ve Louis Althusser, Roland Barthes, Jean Baudrillard, Michele Foucault, Derida, Levinas ve Alain Badiou gibi düşünürler tarafından dile getirilen düşünceler de dikkate alınmalıdır. Ancak bu araştırmanın doğrudan kapsamında olmadığından bu önemli düşünürlerin görüşlerine burada yer verilmeyecektir.  
Yukarıda kısaca özetlenen etik felsefelerinde geniş anlamında kullanılan “etik” bugün alanı daralmış olarak, iş hayatında teorik yapı üzerinde şekillenen tavsiyeler bütününü içeren (yaygın olarak etik kodlar olarak ifade edilmektedir) bir ifadeye dönüşmüştür. Bu uygulamalı alanın mühendislik etiği, tıp etiği vb. gibi farklı uzmanlıklardaki etik sorunları inceleyen alt dalları bulunmakta ve genellikle meslek (iş, çalışma) ahlakı olarak adlandırılmaktadır (Etik tanım, t.y.).
İş etiği iki ana dala ayrılmakta olup bunlardan “normatif iş etiği, etik değerler-ilkeler çerçevesinde iş etiğine uygun kararların, eylemlerin ve davranışların neler olması gerektiğini irdeler ve bu kapsamda iş etiği kurallarını belirlemeye çalışır, bu niteliği ile reçetesel bir yaklaşım içerir. Öte yandan, betimleyici iş etiği, iş dünyasında var olan ilişkilerin ahlaki boyutunu ve sorunlarını inceler, tutum ve davranışlarını ortaya çıkarmaya çalışır. Yani, mevcut ve yaygın olan etik içerikli davranış türleri üzerinde durur. Bunların olası nedenlerini incelemeye çalışır. Bu yönü ile çözümleyici (analitik) bir yaklaşım içerir.” (TÜSİAD, 2009, s.33).
Bu makalede, etiğin Türk Dil Kurumu tarafından daraltılmış olarak verilen ikinci anlamı yani, “çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü” olarak ifade edilen dar anlamı ifade edilmekte ve sorunlar betimleyici etik açısından ele alınmaktadır.
İngilizce’de “business ethics” olarak kullanılan kavramın karşılığı olarak en uygun ve pratik açıdan da en doğru yaklaşım, “iş ahlakı” teriminin kullanılması olacaktır. Bu şekilde hem toplumumuzun ahlak kavramına yüklediği anlamla uyum sağlanacak, hem de “etik” kelimesinin binlerce yılda oluşmuş felsefi ve köklü bağlamından kopartılmaması sağlanacaktır.  

İş Ahlakı ve Yöneticiler   

Ahlaki ilkelere bağlı bir yönetici toplum zararına olacak bir davranışı asla onaylamaz. Bu davranış hayır deme iradesini gerektirdiğinden güçlü bir karakter yapısını gerektirir. Ahlak sahibi yöneticiler pasif birer teknokrat/bürokrat değil tam tersine aktif, kamu çıkarlarını savunan yurttaşlardır. Ne ahlak ilkelerine uygun hareket etmek ne de çalışanları ahlaklı davranmaları konusunda cesaretlendirmek kolay değildir. Öte yandan yasal olduğu halde ahlaki olmayan birçok davranış olduğu da bilinen bir gerçektir. Paradoksal bir şekilde yasal davranan biri rahatlıkla ahlak dışı davranışta bulunabilmektedir. Hatta yasallığın ahlakın ihlal edilmesi durumlarında vicdanı rahatlatıcı bir etkisi olduğunu söylemek abartılı olmaz. Ahlaki olmadığı halde yasal olan davranışlara şunlar örnek gösterilebilir: Abartılı iddia, birisini günah keçisi yapmak, tatsız işlerden kaytarma, bilerek mantıksız taleplerde bulunmak, ikiyüzlü davranmak, sözünden dönmek, yanlı karar vermek, bütçelemede hile, aylaklık, ihmalcilik, eksik tedavi, müşteriye müşterinin değil danışmanın işine yarayacak sözde bilgi vermek, dedikodu, laf taşıma, hainlik yapmak, işyerinde casusluk yapmak, başkasını kötüleyerek üstlerin gözüne girmeye çalışmak, komplo kurmak ya da komplonun parçası olmak, başkalarının emeğini çalmak, fesat çıkarmak, başkalarının hatalarını raporlamak, astlara hayatı çekilmez kılmak, her detayda bir hata bularak çalışanın özgüvenini sarsmak vb. gibi. ( Bruce, 1994).      
Yukarıda belirtilen davranışlar, neredeyse tüm çalışanların işyerlerinde her gün karşılaştıkları sıradan olaylardan sayılabilir. Meslek ilkelerine bağlı olmak ve yasal davranmak o kişilerin ahlaklı oldukları anlamına gelmez. Kısacası hem iş ahlakı ilkelerine bağlı hem de genel olarak ahlak sahibi olunması temeldir ve böyle çalışanlar yukarıda belirtilen yıkıcı davranışlarda bulunmadıklarından bir işyerinde/kurumda verimliliğin artmasına doğrudan katkı sağlarlar. Mesleki ilkelere aykırı davranışlar organizasyondaki ritmi ve motivasyonu olumsuz etkileyerek sosyal ilişkiler üzerinde onarılmaz hasarlar yaratır. Bu kişilerin davranışları adeta bir domino etkisi yaratarak, yöneticilerin önceliklerini organizasyonun yaşamsal ve stratejik önceliklerinden kriz yönetimine kaydırır. Verimlilik ve iş ahlakı standartları arasında dengeyi sağlamak her zaman kolay değildir ( Bruce, 1994).  
Gerek özel gerekse iş hayatında ahlak sahibi olan bir yöneticinin, ne yazılı olarak belirlenmiş meslek ahlak ilkelerine karşı (etik ilkeler), ne de yukarıda belirtilen ve yazılı olmadığı halde ahlaki olmayan davranışları sergilemesi beklenmez.

Türkiye’de İş Ahlakı Araştırmaları

Dünya’da kayda değer bir literatüre sahip olan “İş Ahlakı (business ethics)” Türkiye’de özellikle 1990’lı yıllardan itibaren gelişmeye başlamıştır. Meslek ahlakı üzerine çalışmalar yapılmakla birlikte yöneticiler özelinde yapılan çalışmalar ise oldukça sınırlıdır.
Ekin ve Tezölmez tarafından yapılan ve Türk yöneticilerin “etik” yargılarında bireysel, yönetimsel ve örgütsel faktörleri tespit etmek amacıyla yapılan araştırmada, yöneticilere satınalma pratiği, aldatıcı reklam, aşırı fiyatlandırma, müşterilerin satınalma kararlarını etkilemek için hediye verme gibi senaryolara yanıtları analiz edilmiş, kadın yöneticilerin erkek yöneticilere göre daha yüksek “etik” puan aldıkları, bunun dışında diğer bireysel, yönetimsel ve organizasyonel faktörlerin yöneticilerin “etik” davranışları üzerinde bir etkisi olmadığı bulgulanmıştır (Ekin ve Tezölmez, 1999). Öte yandan aşağıda verilen ve konu üzerine yurtdışında yapılan diğer üç çalışmada da Ekin ve Tezölmez’in çalışmasını destekler şekilde sırasıyla erkeklerin kadınlardan daha az etik problem bildirdiği, erkeklerin hataları muhtemelen daha fazla gizlediği, cinsiyetin karar almayı etkilediği bulgulanmıştır.  
Barutçu, Aydemir ve Barutçu tarafından, Denizli’de yerleşik ve ihracat yapan firmalarda çalışan yöneticilerin iş yaptıkları pazarlarda karşılaştıkları rüşvet gibi iş ahlakına uygun olmayan davranışlarla ilgili düşüncelerini belirlemek için 10 genel müdür ve/veya pazarlama müdürü ile yüzyüze görüşmeler yapılmış, yöneticiler “Türkiye’deki  iş  ahlakı standartlarının faaliyet gösterdikleri gelişmiş ülkelere göre daha zayıf olduğunu, gelişmekte olan ülkelere göre ise, daha iyi bir düzeyde olduğunu”, Türk gümrüklerinde rüşvetin çok yaygın olduğunu, işlerin yürümesi adına gümrükte “her türlü ödemeyi” yaptıklarını, daha sonra bu ödemelerin “komisyon faturası” olarak kesildiği gibi pratikte çok sık karşılaşılan ve maalesef “normal” karşılanan uygulamaları bulgulamışlardır. (Barutçu, Aydemir ve Barutçu, t.y.)   
Kamu alanında ise 2000’li yıllarla birlikte Avrupa Konseyi ve Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu tarafından yürütülen “Türkiye’de Yolsuzluğun Önlenmesi için Etik Projesi” projesi çerçevesinde akademik araştırmalar yapılmaktadır (Kamu Görevlileri Etik Kurulu, 2009). Belirtilen proje kapsamında yapılan çalışmalardan birinde “kamu görevlilerinin etik ilkeleri benimseme düzeylerinin düşük” olduğu, katılımcıların “ihale öncesi (%88,4), ihale aşamasında (%90,7) ve ihale sonrasında (%79,1) yaşanan en belirgin etik dışı davranışın kendilerine menfaat sağlamak isteyen kamu görevlileri” olduğu bulgulanmıştır (Toplumda etik, t.y.).
“İş Etiği Algısının Şirket Değerine Katkısı” başlıklı  “iş etiğinin, iş dünyası temsilcileri nezdinde ne anlam ifade ettiğini, itibarın ve iş etiğinin şirket değerine, çalışanların sadakatine, etik dışı davranışı önlemekteki ve yatırımcı çekmekteki etkisini öğrenebilmek” amacıyla yapılan araştırmada ise katılımcıların %51’i çalıştıkları şirketlerde yazılı etik kodların bulunduğunu, %79’u ise bu kodların uygulanmasına yönelik bir sistem bulunduğunu belirtmişlerdir (GfK,2010). 

Bir diğer çalışma TÜSİAD tarafından hazırlanan “Dünyada ve Türkiyede İş Etiği ve Etik Yönetimi” adlı çalışmadır. İşveren’in bakış açısını yansıtması ve iş ahlakı üzerine kapsamlı bir çalışma olması açısından kaydadeğerdir. (TÜSİAD, 2009). Bu çalışmada “etik bir ortam ve kültür oluşturulması toplumdaki diğer kurum ve kuruluşların katkılarını gerektirmekte” olduğu, “bunların birbirini desteklemesi halinde iş etiğinde arzu edilen seviyeye ulaşacağı”, “rekabet ortamının ve müşteri bilincinin gelişmiş olduğu sağlıklı bir piyasa sisteminde, etik dışı eylem iktisadi bir yaptırım ile karşılaşacağı”, “işletmenin bu durumda etik dışı davranışa yönelme ihtimali”nin azalacağı,” kamunun ve sivil kurumların denetleyici gücü etkili olduğu takdirde de, etik dışı eylem bu kez de yasal - kamusal yaptırım ve toplumsal baskı ile karşılaşacağı”, “işletmenin bu durumda etik dışı davranışa yönelme ihtimali”nin azalacağı belirtilmiştir (TÜSİAD, 2009, s.116-118). 
Dünya’da Yöneticilerin Meslek Ahlakı Üzerine Yapılan Araştırmalar
Dünya’da yöneticilerin meslek ahlakı davranışları üzerine yapılan çalışmalarda ahlaki gelişim, cinsiyet, yaş, milliyet, eğitim, tecrübe, din, kontrol odağı gibi bireysel faktörler, etik kodlar, ödüller ve cezalar, kültür ve etik ortam gibi organizasyonel faktörler araştırılmıştır ( Loe ve diğerleri, 2000).       
Cinsiyetle ilgili yapılan araştırmalarda, cinsiyetin etik kararlar üzerinde “sınırlı” bir etkisinin olduğu, ahlak felsefelerinin etik karar verme üzerinde belirgin bir etkisinin olmadığı, araştırmaların yarısında eğitim ve iş tecrübesinin etik kararlar üzerinde belirgin bir etkisinin olmadığı, yaş ve etik kararlar arasında pozitif korelasyon olduğu, kültür ve iş ortamının organizasyonel etiğin adapte edilmesi üzerinde etkisi olduğu, etik ilkelerin etik kararlar üzerinde etkisi olduğu ve farklılığı arttırdığı, etnik kimliklerin etik algılamalarında farklılık yarattığı gibi bulgular elde edilmiştir ( Loe ve diğerleri, 2000). 
Öte yandan dini inançların meslek ahlakı, örneğin Protestan ahlakının günümüzün meslek ahlakı üzerindeki etkileri üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Diyalektik materyalizme ters olarak, Alman Sosyolog Max Weber “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı kitabında sıkı çalışmayı, zamanı dikkatli kullanmayı, aylaklıktan ve hazdan kaçınmayı, tasarrufu ve tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi ve sonucunda da Tanrı tarafından başarı ile ödüllendirilme ilkelerini benimseyen protestan dininin Kalvinist kolunun, sanayi devrimini müteakip kapitalizmi yarattığı tezini ileri sürmüştür(Arslan, 2001). Ahlaki eylemlerin dünyevileştirilmesi ve sonrasında sekürleşmesi ile liberal ekonominin dünyada başat bir ideoloji haline gelmesi sonucu, batı dünyasının protestan temelli ahlak anlayışı ülkelerin değer anlayışları arasına girmiştir (Ünal ve Çelik, 2010). Yine Alman ve Amerikan İş Ahlakı anlayışını karşılaştırmalı olarak ele alan araştırmalar (Palazzo, 2002), Konfüçyüs, Buda, Tao felsefeleri üzerine temellenmiş iş ahlakı araştırmaları (Suen, 2007) ile protestan ahlakının liberal ekonomi, Taylorist düşünce ve sonrasında proje yönetimi üzerine etkisi araştırma konusu olmuştur (Whitty ve diğerleri, 2007).
Diğer yandan Protestan İş Ahlakının Birleşik Krallık’taki Protestan, İrlanda’lı Katolik ve Türkiye’deki Müslüman Yöneticileri evren olarak ele alan karşılaştırmalı bir araştırmada, Max Weber’in Protestanların iş ahlakının Protestan olmayanlardan farklı olduğu ve Protestanların Protestan olmayanlara göre daha çok iş odaklı oldukları tezinin günümüzde geçerli olmadığı, tam tersine Müslüman yöneticilerin Katolik İrlanda’lılar ve Protestan İngilizler’den sıkı çalışmanın başarı getirdiği, para ve zaman tasarrufu, keyfe düşkünlük gibi kriterlere göre değerlendirilmesinde, daha fazla Protestan İş Ahlakı anlayışına sahip oldukları, İngilizlerin başat Protestan İş Ahlakı anlayışından uzaklaşarak daha çok zevk ve tüketim odaklı bir anlayışa yöneldikleri bulgulanmıştır (Arslan, 2001).

Tartışma

İş/Meslek Etiği alanındaki araştırmalarda işrevenlerin konumu özellikle araştırılmaya değer bir alandır. Dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalarda bu konu çalışanlar açısından ele alınmış sermaye sahibi olan işverenlerin etik sorumlulukları araştırılmamıştır. Bu ise her ne kadar felsefi olarak etiğin içinden çıkmış olsa da başat liberal ideolojinin yalnızca çalışana sorumluluk yükleyen bir bakış açısını doğrular niteliktedir.
Ekonomik sistemi yöneten “sermaye sahipleri”nin tek yanlı olarak “etik kodlar” başlığı altındaki dayatmalarının çalışanlar tarafından içselleştirilmediği taktirde bir etki yaratmayacağı aşikardır. İşletmelerde mesleki davranış ilkelerinin belirlenmesinin ve uygulanmasının olumlu etkileri olsa da, ahlaki ilkelerin kodlanmak suretiyle çalışanlara tek yanlı dayatılması etiğin yukarıda tanımlanan Deontolojik öğretisinin tanımına ters, “faydacı” bir uygulamadır. Kant’ın “Ahlakın biricik göstergesi insanın kendi istenci ve aklıyla kendine koymuş olduğu yasanın buyruğuna girmesidir” (Özlem, 2010, s.81) ilkesinin tam tersine olan bu uygulamaya göre ahlak, bireyin kendi iradesi ile kabul ettiği bir yapıdan, zorunlu bir göreve dönüşmektedir.
Etiğin anlam olarak değişerek iş/meslek ahlakı seviyesinde algılanması konusu, ayrı ve önemli bir araştırma konusudur.
Ekonomik ve sosyo-kültürel yapının etik ilkelere riayet ederek işlemesi için tüm paydaşların kavramlar üzerinde uzlaşmalarıyla ve karşılıklı olarak içselleştirilmesiyle mümkün olabilir.  
Gelişmiş liberal toplumlarda, etik ihlallerin ekonomik olarak birbirine eklemlenmiş dünyada bir olumsuz “domino etkisi” yaratmasına özellikle son yıllarda daha sık rastlamaktayız. Bu ihlallerin meslek ahlakı konusuna en çok vurgu yapan ve “etik patlaması” yaşayan günümüzde sıkça olması oldukça trajik bir ironidir.     
İşletmeler devletin azalan ağırlığını ahlak alanında doldurmaya çalışırken tek yanlı olarak çalışanlar tarafından içselleştirilmeden “etik kodları” dayatmakta bu ise sistemdeki sorunun devamına neden olmaktadır.
İşletmeler/kurumlar, bir yandan çalışanlarından etik davranış beklerken, öte yandan kendilerinin etik ihlalleri yapması ve bu ihlallere hoşgörü ile yaklaşması, çalışanların bu ilkelere olan inancını sarsmaktadır. 
Öte yandan, bir yöneticinin gerek bağlı olduğu meslek örgütü, gerekse görev aldığı işletme/kurum tarafından belirlenen ilkelere göre hareket etmesi, onun etik anlayışının yüksek olduğuna ve/veya bütüncül bir ahlaka sahip olduğuna delalet etmez.
Kadınların önceki araştırmalarda da paralel şekilde erkeklere göre etik algılamalarının daha “hassas” olması “şaşırtıcı” olmamakla birlikte kamu ve özel sektör yöneticileri arasında kaydadeğer etik davranış farklılıkları olması düşündürücüdür.   

Kaynakça

Arslan, M. (2001). The  work  ethic  values  of protestant  British,  catholic  Irish and  muslim  Turkish  managers, Journal of Business Ethics, 31, s.321–339

Badiou, A. (2006). Etik, kötülük kavrayışı üzerine bir deneme (T.Birkan, Çev.). Metis yayınları, 2.Baskı, s.11-13

Barutçu, S.,Aydemir, M., Barutçu, E. (t.y.).Uluslararası pazarlarda rüşvet sorunu: Denizli’de faaliyet gösteren işletmelerde bir araştırma. 04.05.2012 tarihinde http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Esin%20BARUT%C3%87U%20Muzaffer%20AYDEM%C4%B0R%20S%C3%BCleyman%20BARUT%C3%87U/157-176.pdf adresinden erişildi.

Billington, R. (1997). Felsefeyi yaşamak, ahlak düşüncesine giriş (A. Yılmaz,Çev.). İstanbul: Ayrıntı yayınları. s.53

Bruce, W. (1994). Ethical people are productive people. Public Productivity and Management Review, 18 (3), s.241-242.

De Crespigny, A., Minogue, K.R.. (1981). Çağdaş siyaset felsefecileri. (S.Can, Çev.). Remzi kitabevi yayınları, s.267-281

TÜSİAD. (2009). Dünyada ve Türkiye’de iş etiği ve etik yönetimi. 03.05.2012 tarihinde http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/Tusiad-isetigiraporupdf.pdf adresinden erişildi.

Ekin, M.G.S., Tezölmez, S.H. (1999). Business ethics in Turkey: An Empirical investigation with special emphasis on gender. Journal of Business Ethics, 18, s.17-34

Enron skandalı. (t.y.). 03.05.2012 tarihinde http://news.bbc.co.uk/2/hi/business/1780075.stm adresinden erişildi.

Ethos (t.y.). 07.05.2012 tarihinde http://en.wikipedia.org/wiki/Ethos adresinden erişildi.


Etik tanım (t.y.). 12.04.2012 tarihinde http://tr.wikipedia.org/wiki/Etik adresinden erişildi.

Friedman, T.L. (2010). Dünya düzdür: Yirmi birinci yüzyılın kısa tarihi. (L.Cinemre, Çev.). İstanbul: Boyner Yayınları,6.Baskı

Hançerlioğlu, O. (1993). Düşünce tarihi: dört bin yıllık düşünce, sanat ve bilim tarihinin klasik yapıtları üstüne eleştirel inceleme. Ankara:Remzi Kitabevi, 5.Baskı

GfK. (2010). İş etiği algısının şirket değerine katkısı. 30.04.3012 tarihinde http://www.teid.org.tr/files/downloads/arastirma/ etik_veitibar_algi_arastirmasi_ozet_2010.pdf adresinden erişildi. 

Kamu Görevlileri Etik Kurulu. (Mayıs 2009). Türkiye’de Kamu Hizmetlerinde Yolsuzluğun Önlenmesi İçin Etik Projesi:Tapu hizmetlerinde etik araştırması.(Rapor No:6).  03.05.2012 tarihinde http://www.etik.gov.tr/BilgiBankasi/Akademik/Arastirma/Tapu/Hizmetleri/ve/Etik.pdf adresinden erişildi.  

Kurultay kararları. (t.y.). 18.04.2012 tarihinde  http://www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=3246&tipi=16 adresinden erişildi.

Loe, T.W., Ferrell, L., Mansfield, P. (2000). A review of empirical studies assessing ethical decision making in business, Journal of Business Ethics, 25, s.185-204

Özlem, D. (2010). Etik: Ahlak felsefesi, Say yayınları, 2.Baskı

Palazzo, B. (2002). U.S.-American and German business ethics: an intercultural comparison, Journal of Business Ethics, 41 (3), s.195-216

Rawls, J. (1971). A theory of justice. Boston: The Belknap Press of Harvard University Press

Suen, H., Cheung, S., Mondejar, R. (2007). Managing ethical behaviour in construction organizations in Asia: how do the teachings of Confucianism, Taoism and Buddhism and globalization influence ethics management?, International Journal of Project Management, 25, s.257-265


The Madoff Economy (t.y.). 03.05.2012 tarihinde http://www.nytimes.com/2008/12/19/opinion/19krugman.html adresinden erişildi.

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası.(2012). Etik, Kodlanan Etik ve Pratiği, Ankara:EMO Yayınları, 1.Baskı


Trevino, L.K. (1986). Ethical decision making in organizations: a person-asituation interactionist model, Academy of Management Review, 11 (3), s. 601-617.

Usta, A. (2010). Kamu Görevlisinin Etik Amaç ve Ahlaki Yükümlüğüne Yönelik Bir Değerlendirme, Türk İdare Dergisi,468

Ünal, A., Çelik, İ.T. (2010). Çalışma ahlakı kavramına kültürel bir bakış ve Türkiye’de çalışma ahlakı, Sosyal Bilimler Dergisi, 8 (1), s.227

Whitty, S.J., Schulz, M.F. (2007). The impact of Puritan ideology on aspects of project management, International Journal of Project Management, 25, s.10-20

Watergate (t.y.). 03.05.2012 tarihinde http://tr.wikipedia.org/wiki/Watergate_skandalı adresinden erişildi.















































  

Hiç yorum yok:

Bu Blogda Ara