“Kendim ve dostlarım için ve zamanın akışını yumuşatmak için
yazıyorum.” Borges’in Kum Kitabı adlı öykü kitabını tam 17 yıl önce üniversite
son sınıfta iken okumuştum. Üstelik tırnak içindeki cümleyi önemli bulmuş
olmalıyım ki altını çizmişim. Yıllar içinde bu cümle beynimde sahibini yitirmiş
ve “yumuşatmak” kelimesi “yavaşlatmak” kelimesi ile yer değiştirmiş, cümle
beynimin kütüphanesinde “zamanın akışını yavaşlatmak” olarak yer almış ve cümlenin
asıl sahibi Borges yerine de Tolstoy’u uygun görmüştü. Cümle Tosltoy’un “Sanat
Nedir” kitabında idi. Tabiat nasıl ki boşluktan hoşlanmıyor ise beynimizde
belki de akıl sağlığımız için kendi sınıflandırmasını kendisi yapıyor, hafızamızın
raflarını kendince düzene sokuyor. Yıllarca Borges’in sözünü Tolstoy’a
atfederek ahkam keserken her ikisine de haksızlık etmişim. Ancak bunu beynimin
işlediği en masum suçlardan saymalı. Gözlerimi kapatıp hafızamın kütüphanesinde
Borges’in Kum Kitabının içine, sahip olduğu yere koyuyorum cümleyi yıllar
sonra. Hafızamızın o emsalsiz kütüphanesinde daha böyle ne kadar sahibini
kaybetmiş cümle, anı, yüz, isim vb. var, nasıl bilebilirim ?
Beynimizin bu koruyucu-kollayıcı oyunu “insan olmak
istediği gibidir” aforizmasına da bir açıklama getiriyor. Beynimiz biz nasıl
olmak istiyorsak farkında olmaksızın hafıza kütüphanemizi kendince düzenleyerek
yıllar içinde aslında olduğumuz insandan çok olmak istediğimiz insana
dönüştürüyor bizi. Olan ile olmak istenen arasındaki farkta böylece ortaya
çıkıyor. Egosunun kurbanı bir sosyalist, paragöz çıkarcı bir Müslüman, zalim
bir Budist…Kütüphanemizdeki olaylar, cümleler, nesneler…bir sarsıntı ile gerçek
yerlerini bulsalar daha mı mutlu olurduk acaba ? Dostoyevski’nin dediği gibi :
insanın kendinden bile sakladığı sırları vardır. Peki bunu da mı Dostoyevski
söyledi ? Biz ne kadar “olan” yahut “olmak istediğimiz”iz ? Ne kadar gerçek ne
kadar hayaliyiz ? Kütüphane raflarımızı birer birer elden geçirebilsek kim
bilir nelerle karşılaşır nasıl da şaşırırdık. Belki de bir ihanetin hala
kanayan yarası derhal iyileşir, bir aşağılanma övgüye, nefret sevgiye dönüşürdü.
Muhasebe dediğimiz hafızamızın raflarından kitapları indirerek içine tekrar
tekrar bakmak demek. Korkarak açtığımız kalın ciltli tozlanmış bir kitabın
içinde belki de tek bir cümlenin dahi yazmadığını görmek !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder