Yaşam suyunu Ortadoğu’nun semavi topraklarından, mitolojik
arka plandan, batıl inanış ve korkulardan alan dogmatik bir belleğe sahibiz. Rüzgarlar adeta önyargıyı körüklemek için esiyor bu çorak coğrafyada. Ateş kusuyor diller
kesinliğin keskin ucuyla. Sonuç: düşünce kalıpları
ile konforlu hayatlar. Belirsizlik korkutuyor bizi ve onunla
yaşayacak kadar da kemale ermiş değiliz. Maalesef. Tarih boyunca yaptığımız
hataların tekerrürü belirliliğe kör bir sadakati her daim mümkün kılıyor. Şiar
açık: Ya bizdensin ya da düşman, taraf değilsen bertaraf olursun…1 ya da 0.
Açık zaman algısı ürkütüyor bizi, sonsuzluk sanki bir hakaretmiş
gibi…Her şeyin bir sonu, kıyameti olması gerektiği işlenmiş havsalamız almıyor zira başka türlüsünü. Zamanın ucunu kapatıyoruz. Kıyamet, cennet, cehennem, proleter
diktatörlük… Soru işaretlerini yaşasın ölüm nidalarının sonuna ünlem olarak sokuşturuyoruz !
Cantor, Boltzman, Türing ve Gödel…Kesinliği ararken noksanlığın
öldüren eşitliği karşımıza çıkıyor…! Etrafımızı saran belirsizliklere karşı “modern
insan” ya da kalabalıklar “kesinlik”ten başı fena halde dönmüş bir şekilde
aforizmalar, tehditler savuruyor etrafa.
Dini bütün olan Dostoyevski ise tüm bunları ne kadar da güzel
ifade ediyor: insan, geçici hevesleri olan, tutarsız bir varlıktır ve tıpkı
satranç oyunu gibi hedefe ulaşmayı değil de hedefe giden yolları daha çok
sever. Emin olamayız elbette, ama insanın ulaşmak için çabaladığı şey, hedefe
giden bu yol olabilir, o da hayatın ta kendisidir zaten. Aslına bakılırsa hedef
iki kere iki dörttür yani bir formüldür; ama bu formül hayatın değil, ölümün
başlangıcıdır. İnsan, daima iki kere ikinin dört etmesinden korkmuştur, tıpkı
benim korktuğum gibi. İnsanın uğrunda denizler aştığı, hayatını tükettiği
hedefi, iki kere iki dörttür: ama öte yandan insanın korkusu bu hedefe
ulaşmaktır. Çünkü ulaştığı an hedefsiz kalacağının bilincindedir. İşlerini bitirip
paralarını alan işçilerin gideceği yer meyhanedir, oradan da karakola düşerler
nasıl olsa. Alın size, en az bir hafta sürecek uğraş. Peki ama bizler nereye
gideceğiz ? Bu nedenle hedefe varışta bir huzursuzluk duyulur. İnsan, hedefe ilerlemeyi
sever, ulaşmayı değil; şüphesiz çok gülünç bir durumdur bu. İşin en hoş tarafı,
insanın daha doğduğunda gülünç olmasındadır. İki kere iki dört formülü, yine de
dayanılmaz şey doğrusu. Bana kalırsa, iki kere iki dört büyük bir küstahlıktır
ve etrafa tükürükler saçan, elleri belinde yol kesen bir külhanbeyinin ta
kendisidir. İki kere ikinin mükemmelliğine inanıyorum; fakat ondan daha üstün
olduğuna inandığım şey, iki kere ikinin beş etmesidir.
Hipotenüsten ayrılıp az kullanılmış yolu seçin ve bırakın
iki kere iki dört etmesin...