Canimus surdis: Sağırlar için şarkı

18 Ağustos 2013 Pazar

Mekanik Aşk

Sanayi devrimi ile üretimin geri dönülemez bir şekilde temel girdilerinden birine dönüşen makina, yaklaşık iki yüz yıl içinde nihai zaferini ilan etti. Günümüzde robotlar, üretimde insanların yerini hızla devralmakta birçok ülkenin sanayi üretimi artarken istihdam azalmaktadır. Toynbee , “Makinaların bu Janus’u andıran ( Janus: iki suratlı Roma tanrısı) özelliğinin bir ihanet gibi göründüğünü, ancak bunun yaratıcı kişileri “ özünde yaratılmış bir şey olan bir türü, yaratıcı çabaya çevirmek…bir duraklama olan şeyi bir harekete dönüştürmek” için bir fırsat yarattığını, mekanikleşmeye karşı çözümün insanların içinde yattığını, “tanrısal ateşi bir ruhtan öbürüne”  bir yalımdan kapılmış ışık gibi ileten, zorlu akli ortaklık ve yakın kişisel ilişki” ile başarının sağlanabileceğini, bozulmadan ötürü makinaları suçlamanın ise anlamsız olduğunu belirtmektedir. “Kitlelerin bilgeliği” kavramını onaylayan bu açıklamalar insanların makinalar karşısında ancak ortak akılları ve yaratıcılıkları sayesinde ayakta kalabileceklerini düşündürmektedir. Robotlaşmanın etkisi ile günden güne maviden beyaz yakaya dönüşen işçilerin birbirleri arasındaki ilişkilerin varlığı, kendi varlıklarını “olmak ya da olmamak” noktasına getirmiştir. Yüksek düzeyde makinalaşan/robotlaşan üretim karşısında ayakta kalabilmek için insanların işbirliğine giderek ve ortak akıllarını kullanarak yol almaları tek çare gözükmektedir. Robotlaşmaya ek olarak sermayenin kapitalist sistemde “zengin daha zengin olur” prensibi ile daha dar bir alana yığılması maviden beyaza dönüşümü hızlandırmakta, emeği el emeğinden ve üretimden, “beyin işçiliği”ne ve hizmet sektörüne kaydırmaktadır. İşbirliği ve onun yarattığı ortak akıl, Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filminde çarkların içine kapılarak insanın kendi yarattığı makinaların yanında cüceleşmesini hicvettiği “yabancılaşma”yı da yok etme potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli kullanmaya mecburuz !

8 Ağustos 2013 Perşembe

bu şehirde

içim tekil
dışım 
kalabalık
akrostişli bir şiir 
gece vardiyasında
ayrılık
büyüdükçe 
büyür
yalnızlığımız
bilmeyiz 
kaç milyon küsür 
insan
bilmeyiz 
kaç milyon küsür
yalnızlık...

2 Ağustos 2013 Cuma

Burunlarımızın İntiharı

Koku yeteneğimizi tamamen kaybettiğimizi gösteriyor tüm emareler. Etrafa leş kokuları yayarak nefret tohumları ekenleri hürmetle selamlıyor, çalanları, el etek yalayanları baş tacı ediyor, doğruyu söyleyene ise yedi düveli dar ediyoruz. Haziran’da ölmek ne kadar zor ise, “adalet” tutkunu gençleri bir araya gelip linç ederek kıyanlara kol kanat gerecek “bağzı” müminleri bulmakta o derecede kolay işte. Vicdanlar böylesine sağır, kör ve de dilsiz.              

Evet, koku yetimizi yitirdik kesinkes. Gogol’un kahramanı Binbaşı Kovalev gibi bir anda yitirmesek de burunlarımızı, birer birer terk edildik. Milyonlarca “burun”, yağmalanmış şehirlerimizde topluca gidiyorlar kendi ölümlerine, sahiplerini burunsuz ve kokusuz bırakarak. Ve bizler yalnızca kötü kokuları değil baş döndürücü, baştan çıkarıcı, o muhteşem kokuları da çekemiyoruz içimize. Böylece bir toplum azar azar kaybediyor koku yetisini: Zulümün, iyiye ve doğruya ihanetin, ikiyüzlülüğün, kibirin ve husumetin ve son kertede güzellik ve estetiğin.  

Burnu için tirad yazan Cyrano’nun tersine bizler, pis kokular arasında "burun"suz belki de hiç olmadığımız kadar keyifli ve neşeliyiz. Cyrano’nun coşkuyla haykırdığı gibi:

"fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar !"

Bu Blogda Ara