Canimus surdis: Sağırlar için şarkı

31 Mart 2018 Cumartesi


MI5, CICERO ve Normandiya: İstihbarat savaşları

İstihbarat servislerinin film endüstrileri ile yakından çalıştığına şüphe yok, zira sinema hala en güçlü propaganda araçlarından biri. Bu aracı kullanmada da Amerikan ve İngilizlerin çok başarılı olduğu su götürmez bir gerçek.

Özellikle 2017’de çekilen, İngiliz ve Fransızların Almanya karşısında en utanç verici yenilgilerinden biri olan Dunkirk filmlerinin bir zafer olarak servis edilmesi kaydadeğer. Ya da müthiş bilim insanı Alan Turing’in Almanların şifreleme sistemlerini çözerek onları nasıl alt ettiklerini anlatan filmi. 

  
İngiliz istihbarat servisi 2017 içinde gizli bir MI5 dosyasını kamuya açma kararı aldı. Bu dosya ikinci dünya savaşı esnasında Nazilere bilgi veren ya da verecek potansiyeldeki kişilerin (İngiliz aşırı sağcıları, İngiliz vatandaşı kimi Almanlar ya da Avrupa’dan kontrolsüz gelen mülteciler arasında sızan Gestapo ajanları vb. gibi) istihbarat kontrolünde örgütlendirilerek kontrol altına alınmalarını ve manipüle edilmelerini içeren “The Jack King Affair” gizli operasyon dosyasıydı. Bu operasyonu anlatan belgeselde ise MI5’in nasıl “kahramanca” bu faaliyetleri yürüttüğü ve Nazi Ordularını Avrupa’ya çıkarma yapılacak nokta konusunda nasıl yanılttıklarını anlatılmakta. Bu dosyanın İngiliz istihbaratı tarafından neden şimdi açıklandığı ise bilinmiyor. Yani zamanlama manidar. Çok yakında filminin karşımıza geleceği de çok açık. Ama asıl dikkat edilmesi gereken “Cicero” olayını herkesten çok iyi bilen İngilizlerin neden bunu görmezden geldikleridir. Bunun tek açıklaması beiki de hiçbir istihbarat örgütünün fiyaskosunun bilinmesini istemediğidir. O yüzden üstü örtülüyor olabilir. İngiliz istihbaratının karşı casusları yakalama konusunda en büyük fiyaskosu olan “Cicero” olayı, aslında İngilizlerin nasıl uyutulduklarının da en somut hikayelerinden biridir. Bu olayın Cicero takma adlı kahramanı (bu adı ona Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop vermiştir) Kosova kökenli Türkiye Vatandaşı Arnavut Elyas Bazna’dır. Ankara’da İngiliz Büyükelçisi’nin uşağı olarak çalışan bu uyanık “Türk”, savaşın en kritik dönemlerinde Büyükelçilikten çaldığı bilgileri Alman Büyükelçiliğinde casus olan Moyzisch aracılığıyla Almanlara satmıştı. Moyzisch savaş sonrası bu olayları anlattığı bir kitap yazmıştır. (Maalesef Türkçeye tercüme edilmemiş. İngilizce çok değerli bir baskısı da bende) Üstelik Almanlar Cicero’ya ödemelerini Sachsenhausen’da Yahudi tutsaklara ürettirilen sahte Sterlinlerle yapmıştı. (Bu arada Almanlar paraların basımında kaliteli Türk pamuğu kullanmışlar). Almanların sahte para basmadaki amaçları İngiliz ekonomisini çökertmekti. Ama anlaşılan o ki o paraları bu casus ödemelerinde de kullanmışlar. 

İngilizler savaştan sonra Cicero olayını öğrendiklerinde şok oldular. Ama Cicero’yu asıl önemli kılan müttefiklerin çıkartma yapacakları yerin bilgisini Almanlara vermesidir. Ve burası Normandiya’dır ! Daha sonra Hitler Müttefiklerin Normandiya’ya çıkartma yapacaklarını duyduğunda çocuklar gibi mutlu olmuştur (Bkz. Hitler Kitabı, NTV Yayınları). Almanlar doğal olarak Batı Cephesindeki sınırlı güçlerini buraya yığmışlar ve müttefik güçlere çok ağır kayıplar verdirmiştir. Cicero’nun varlığından bi-haber olan MI5’ten başkası değildir. 20th Fox Centuries savaş sonrası Cicero olayını James Mason’ın rol aldığı “5 Fingers” filmini çeker. (Çarpıtmalar olsa da 1952’ye göre fena bir film olmadığını söylemeliyim.)

Kimbilir belki MIT de arşivlerini kısmen açar ve bizde Elyas Bazna’nın aynı zamanda Türkiye’ye çalışan bir casus olup olmadığını anlarız.  Kahraman yaratma konusunda İngiliz ve Amerikalıların eline kimsenin su dökemediği bir gerçek. Ve bu kahramanları yaratanların propaganda savaşını kazandığı da ! 
Kıssadan hisse: Önünüze "bilgi" diye konulan her lokmayı yutmayın.   



1 Mart 2018 Perşembe


Kaplumbağalar, yollar hakkında tavşanlardan daha çok bilgi ve deneyime sahiptir.
                                                                                                                                             Halil CİBRAN

Performans Manyaklığı


Tavşan kelimesi doğrudan havuç kelimesini ve Pavlov’un köpeklerini çağrıştırır bende. Yediğim havucun sayısı bellidir, zıplayıpta ulaşamadıklarımın sayısını ise hatırlayamıyorum. Benim yeteneksizliğimden ziyade havucu iple zıplatanın kurumsal başarısı belirleyici. Havucun kaç santimlik bir iple ne zaman ve ne kadar zıplatılacağı deneğin maksimum zıplama yüksekliği dikkate alınarak İK Departmanları tarafından milimetrik hesaplanır. Mesafe umudunuzu kırmayacak şekilde, çoğunlukla parmaklarınızın ucuyla dokunabileceğiniz uzaklıktadır. Başınızı kaldırır umutla havucun sivri ucuna bakarsınız. Bu dokunuş bir sonraki zıplayışa kadar içinizde yeşeren bir umut olur. Umut, aldanmışlıktır, yıllar sonra anlaşılır.            

Tırmanıcılar tırmalamaktan yorgun, akşam geç vakitte eve döndüklerinde sevdiklerine verecek ne sevgileri ne de sabırları kalır. Herşeyi yönettiğini sanan ama enerjisini yönetemeyen bu zirveciler, yedikleri havuçların kalınlığıyla caka satarken önce kendilerinin sonra da çevresindekilerin en temel duygusal taleplerine dahi cevap veremezler. İç dünyaları sığ, farkındalık kapakları sonuna kadar kapalı bu testesteron canavarı alfatipler, maymun gibi acımasız, hırslı, hoşgörüsüz ve “başarı dangalağı”dır. Performans paniği de daha çok bunlar arasında yaşanır. Hayat rakamlar ve formüllerden ibarettir ve adeta düzülerek yaşanır. Günlük, haftalık, aylık, üç aylık, altı aylık ve nihayet yıllık satış kotalarının sonunda hep bir havuç vardır, lakin İsa’nın doğum günü tüm ihtişamıyla ufukta göründüğünde panik başlar, tarihler 31 Aralığı gösterdiğinde ise rakamlar sıfırlanır ve Mozart’ın Bitmeyen Senfonisi yine yeniden kulaklarımızda yankılanır.

Bu Blogda Ara